iddialar ve zaaflar

"insanın iddialarıyla zaafları birbirinden farklı şeylerdir" demişti yazar.. çok düşündüm bunun üzerine.. zaman zaman hak versem de yine de hiçbir zaman net olarak birbirinden ayıramamıştım bu iki kavramı.. çünkü "insan da zaafının olduğu konuda iddiada bulunmasın kardeşim!"di...
ama gel gelelim bugün onun tam da öyle olmayabileceğini gördüm ve aralarındaki net sınırı koydum.. buraya daha sonra döneceğim..

beni yakından tanıyanlar bilir; kendi muhakeme süreçlerimi iç karakterlerim (düşünce sistemlerim) arasında geçen konuşmalarla yürütür ve iki tarafın da düşüncelerini dinleyerek bir nihâî karar üretmeye çalışırım. (hatta, kendi iç düşünce sistemlerinden herhangi birine esir olmamış her insanın kararlarını bu şekilde aldığını düşünürüm.)

bu karakterlerden ilki, durumları sınırlı olarak ele alır; ânı kurtarmaya çalışır; duygulardan yoğun olarak beslenir; geçici çıkarları ve egoyu önceler ve değerlendirmelerini bu şekilde yapar. (bu kısmı islâm literatüründeki nefs olarak da düşünebiliriz ama tam olarak karşılamayabilir de.)
ikinci karakter ise bütünü ele alır; anlık kazancı değil, değer yargılarına bağlı kalarak elde edilecek daha büyük kazançları hesap eder ve inanç sistemimden daha çok beslenir; daha da özel tanımlayacak olursak: ahlâktan ve îmandan beslenir bu kısım. (insanın, îmânının güçlü olduğu zamanlarda daha ahlâkî kararlar alabilmesinin de altında bu kısmın güçlü olması ve karar mekanizmasını güçlü şekilde etkiliyor olması yatar.)

işte ben de zaaf ve iddia kavramlarının sınırının tam da buradaki iki alt karakter arasında olduğunu farkettim. ilk karakter, düşünme metodu gereği sürekli olarak insanın zaaflarını, ikinci karakter de iddialarını öne çıkarır.. işin ilginç yanı ise ilk karakter zaafların zaaf olduğu bilincinde bile değildir.. o, kendince olması gerekeni öne sürüyordur. sunulanın zaaf olduğunu ancak insanın kendisi (vicdanı) farkedebilir. ikinci karakterin de iddialarla öne çıkmasının maksatları vardır. ilk maksadı ise, insanın kendi içinde, yani ilk karaktere karşı, hüküm sağlayabilmektir. çünkü iddia, doğası gereği süreklilik isteyen bir duruştur ve bu duruş da ikinci kısmın hükümdarlığını güçlendirir. ne zaman ki birinci kısmın zaafları daha ağır basar, o zaman hükümdarlık sona ermiş demektir..

hâsıl-ı: insanın zaafının bulunduğu konularda iddiada bulunması ya da iddiada bulunduğu konularda zaaf göstermesi tuhaf bir şey değildir; sadece bir iç savaş belirtisidir..

not: yukarıda yapılan tespit samimi insan profili için yapılmıştır. zîrâ, samimi olmayan insan hiçbir müsbet tespide layık değildir..


(10.11.2016)


Yorumlar